Ruhsal ve bedensel birçok hastalığın sebebi olan stres, son yıllarda en çok üzerinde konuşulan ve yazılan hayatın gerçeklerinden birisidir. Olumlu veya olumsuz yansımaları kişinin stres yaratan olaylara bakış açısına göre değişmekte ve ortaya çıkardığı sonuçlar sadece bunu yaşayanları değil, tüm çevresini etkilemektedir.
Stres kişinin yaşam alanlarındaki tatmin duygusuna, bu duygunun ifade edilip edilememesine ve bu alanlardaki yeterliliğine göre seviyesi değişiklik göstermektedir. Herkes için stresin kaynakları ve doğurduğu sonuçlar farklılık gösterir. Sebepleri ve sonuçları için onlarca şey söylenebilir. Bunlar kişinin kendi yaşam çemberine koyduğu şeylere; yaşına, özgüvenine, iletişim kabiliyetine, yaşam kurallarına, değerlerine, toplumsal bağlarına, mesleğine, beklentilerine, hedeflerine, inançlarına, ilgi ve etki alanlarının büyüklüğüne göre değişim gösterir.
Yaratılış felsefesine uygun olarak toplumsal bir düzen içinde yaşayan insan, bu topluluk içinde bir statü bulmalı ve yaşayabilmek için bir gelire sahip olmalıdır. Yaşam savaşı dediğimiz şeyde bu sanırım. Statü ve gelir savaşı insanoğlunda stres oluşturan en büyük iki sorundur. Bu mücadele içerisinde ailesinde ve toplumda istediğini bulamayan, tüm çabalarına rağmen, olması gerektiği yerde olmadığını, değer görmediğini, sevilip sayılmadığını düşünen birey de stresin yıkıcı etkilerine maruz kalmaktadır.
Kaynağı ne olursa olsun strese yol açan ana sebeplerden birisi, kişinin bulunduğu ve o an yaşadığı kimlikte, kimliğini oluşturan alt başlıklardaki yetersizliğidir. Yöneticilik ve liderlik becerilerine sahip olmayan, gerek üstlerinin gerekse astlarının baskısı altında ezilen ve bunlarla baş etmek için yeterli olgunluğa, bilgi ve beceriye sahip olmayan bir idarecinin, kurumunda stres yaşaması ve bunu tüm yaşam alanlarına yansıtması, çocuk yetiştirmek ve eğitmek konusunda yetersiz bir anne veya babanın aile hayatında bunu yaşaması ve bunu tüm yaşam alanlarına yansıtması, planlama yapmadığı ve yeterince çalışmadığı için bir öğrencinin sınav stresi ve gelecek kaygısı yaşaması bunlara örnek olarak verilebilir.
Stresle başa çıkabilmek için öncelikle yapılması gereken, ana sorunu bulmaktır. Nerede ve ne zaman strese giriyoruz? Hangi yaşam alanında daha çok stres yaşıyoruz? Sebep bizden mi kaynaklanıyor? Yoksa çevremizden mi? Çevremizden dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü biz tüm sorunları çevremizde arar tüm sıkıntıların kaynağı olarak genellikle çevreyi ve başkalarını görürüz. Değiştirebileceğimiz tek şeyin kendimiz ve bizim bakış açımız olduğunu tekrar hatırlayalım. Hadi bakış açımızı değiştirelim ve kendimize bakalım. Sorunu kendimizde arayalım. Bulunduğumuz çevreye, yaşadığımız aileye ve çalıştığımız iş yerine uygun davranışlar sergiliyor muyuz? Burada başarılı olmamız için sahip olmamız geren yeteneklere sahip miyiz? Buradaki değerlerle, sahip olduğumuz değerler uyumlu mu? Biz kim olduğumuzun, ne olduğumuzun ve orada ne aradığımızın farkında mıyız? Sorunlarla yüzleşip, geliştirilmesi gereken taraflarımızın farkında mıyız?
Bizi strese sokan gerçek sebebi veya sebepleri bulursak bunların çözümü için gereken adımları atabiliriz. Stresin gücünü olumlu yönde kullanır ve iyileştirmeler için farkındalık kazanmış oluruz. Aksi halde ruhsal ve bedensel sorunlarla boğuşmaya devam ederiz. Sebeplerin ve sonuçların kişiye özel olduğunu, kaynağının bazen görünmeyen şeyler olduğunu her zaman hatırlayalım. Bize özgü çözümler olduğunu aklımızda tutalım. Kendimize bile itiraf edemediğimiz eksikliklerimizin yaşam kalitemizi düşürmesi müsaade etmeyelim. Bakış açımızı değiştirelim ve yaşamaya yeniden başlayalım.